BİLİNÇALTI ve BAYRAMLIK HEDİYELERİ
Merhaba sevgili okuyucu… Bugün şeker bayramının ilk günü. Dilimizden "eski bayramlar" sözü, kalbimizde o günlerin hatıralarının burukluğu ile, bir kez daha pandemi bayramı yaşıyoruz. Oysa hayat bayramlık gözlerle baktığımız kadar bayramı yaşatır bize... Tabi işin içinde sevgili bilinçaltımızın destekleyen ya da köstekleyen çabaları olduğunu inkar edemeyiz.
Bugün biraz bilinçaltının biz farkına bile varmadan hayatımızı nasıl şekillendirdiği ile ilgili konuşalım istiyorum… Saf, masum, hiç büyümeyen, alıcı ve çok sadıktır o… Ağzımızdan çıkan her şeye inanır ve onu istediğimizi farz eder… Sadık bir hizmetkarımız olarak da, onu yaratıp önümüze koymak için elinden geleni ardına koymaz…
Aslında pek çoğumuz, kalbimizdeki asıl dileklerimizi gerçekleştirmeyi çok zor ya da imkansız gördüğümüzden, bizi çok yormayacak, zorlamayacak, mücadele ettirmeyecek, toplum ve çevremizce daha kolay kabul görecek yan yolları tercih ederiz… Denemeyi bile düşünmeden hem de… Konu her neyse, bizim için çok zordur, imkansızdır, ulaşılmazdır… En başta buna düşüncelerimizde kendimizi inandırırız, daha sonra da her fırsatta dillendiririz…
“Yapamam” deriz… Aslında kalbimiz, “Yapmak istemiyorum, çünkü mücadele etmek istemiyorum; kendimi zorlamak istemiyorum, yorulmak istemiyorum, başarısız olmak istemiyorum!..” demektedir… Bilinçaltımız düşüncelerimizdeki korkuları da, kalbimizin söylediklerini de, ağzımızdan çıkanları da hiç kaçırmaz; hemen duyar: “Peki” der. “Eğer yapmak istemiyorsa tamam… Yaptırmam ben de…”…
Bundan sonra, önümüzde hayallerimizi gerçekleştirebileceğimiz bir fırsat olsa bile, işe bakın ki, birdenbire hayatımız inanılmaz aksilikler silsilesiyle alt üst olur… Randevumuza geç kalırız… Ya saatimizin pili biter, ya benzinimiz… Önemli iş dosyamızı ya takside unuturuz, ya da köpeğimiz parçalar… Seçmelere katılmaya giderken, ayağımız burkulur… Yarışmaya sokacağımız tablomuzun üzerine kahve dökülür… Yazdığımız romanı yayınevine postalarken yanlış adres veririz… En önemli sınavda soruları kaydırırız… Cep telefonumuzda en yakın arkadaşımıza göndereceğimiz laubali mesajı, yanlışlıkla kilit konumdaki insana göndeririz…
Bilinçaltımıza kızmayalım lütfen… Sadık hizmetkarımız olarak, biz ne dersek onu yapıyor çünkü… Bunun yerine, kalbimizin en derinine sakladığımız gerçek dileklerimizi büyük bir cesaretle ve yüksek sesle, önce kendimize itiraf edelim… Sonra da bilinçaltımıza…
Bilinçaltının en alıcı olduğu zamanlar, uykudan hemen önce ve sabah uyandıktan hemen sonradır… İyisi mi, yapmak, olmak, gerçekleştirmek ya da başarmak istediğimiz her ne ise, bunu kağıda dökelim… Ancak “istiyorum” yerine “seçiyorum” kelimesini kullanarak… Bir diğer konu da cümlelerimizin gelecek zaman yerine, şimdiki ya da geniş zamanda kurulmuş olması… Ve hatta, olmuş, gerçekleşmiş, başarmış olduğumuz duygusuyla ve şükranların da gösterilerek yazılması… -…….. yı gerçekleştirmeyi seçiyorum; gerçekleştiriyorum; kolayca gerçekleştiririm; gerçekleştirdiğim için teşekkür ederim… vs.- Çünkü bilinçaltımız o kadar sadıktır ki "...yapacağım" şeklinde kurduğunuz bir gelecek zaman cümlesinin hep gelecek zamanda kalmasını sağlamak için elinden geleni yapacaktır.
Ayrıca cümlenin anlamı olumlu da olsa, içerisinde negatif bir kelime içermemesi de çok önemli. “İyiyim” ve “kötü değilim” cümleleri aynı anlamı içerse de, bilinçaltı kötü kelimesine takılıp kalacaktır… “Kırmızı bir fil düşünmeyin!...” cümlesini duyduğumuz an, hayalimizde hemen kırmızı bir filin belireceği gibi…
Uyumadan hemen önce ve uyandıktan hemen sonra, bu kurallara dikkat ederek yazdığımız mektubu sesli ya da sessiz birkaç kez okuyabilir ya da kendi sesimizle kayda alıp dinleyebiliriz… Bu, bilinçaltımızı eğitmenin en basit ve kolay yoludur… Bir diğer yol da bilinçli hipnozdur… Ancak bu işin eğitimini almış bir uzman tarafından yapılması gerekir. Çok zorda kalmış hissedildiğinde, güvenilir bir uzmandan yardım alınabilir tabii ki…
En iyisi, ağzımızdan çıkanları, aklımızdan geçirdiklerimizi, kalbimizden dilediklerimizi, bilinçaltımız aracılığı ile farkında bile olmadan yaratacağımızın bilincine sahip olmak galiba… Yapamam, beceremem, başaramam, berbat ederim, beni aşar, her kötü şey beni bulur, çok şanssızım demeden önce, bir kez daha düşünmemiz şart… Kendi adıma aldığım bir önlem de, düşüncelerimde, sözlerimde ve kalbimde aslında olmasını hiç de istemediğim korku ve endişe dolu negatif bir fikir yakaladığımda, anında üç kez arka arkaya “iptal” demek… Böylece küçük bilinçaltının elindeki topu, vazoya atmadan hemen önce almış oluyorum!... Hepinize tavsiye ederim…
Sevgili Mahatma Gandhi, söylediklerimizin birçok aşamadan sonra kaderimize dönüştüğünden bahsederken bilinçaltını mı, kuantum yasalarını mı, karmayı mı, yaşam döngüsünü mü sorumlu tutmuştu hiç bilmiyorum… Ancak bunların her biri beraberce düet yapıyorlar gibi geliyor bana… O zaman yazımı Mahatma Gandhi’nin defalarca paylaştığım, üzerinde çok fazla düşünülmesi gereken bu sözü ile bitireyim:
Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelerinize dönüşür.
Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür.
Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür.
Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür.
Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür.
Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür.
Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür.
Bilinçaltınızın bayramlık sevinçlerinize hep katkıda bulunması dileği ile, sevgiyle, hoşça kalın!...
İpek Çerçi Akar