08 Feb
DÜNYA OKULUNDA İLK GÜNÜM

Çoook uzun yıllar önceydi… Ben buluttan buluta birdirbir oynarken, ruhsal rehberimin davudi sesi, “Artık dünyada okul vakti” diye gürledi… Ruhumun tüy hafifliği ile akması yerine, gene o daracık bedene kendimi tıkıştırma düşüncesi hiç de hoşuma gitmedi… Dünyaya inmeden, derslerimi dışarıdan vermeyi teklif ettim… Cevap olarak kulaklarımı sağır edecek bir kahkaha ve öncekilerden çok daha ağır bir ders programı aldım… Yanında da bir yol haritası vardı… 

“Her zaman olduğu gibi almak zorunda olduğun dersler ana yolda… Bu dersleri alırken yüzlerce tali yoldan istediğini seçme özgürlüğün olduğunu biliyorsun” diye gürlemeye devam etti sevgili rehberim… 

“Daha önce anlaşma yaptığın tüm ruhlar senden önce aşağıya gittiler… Annen, baban, ablan, akrabaların, arkadaşların, eşin… Hem senin , hem de onların derslerinin tamamlanması için seni bekliyorlar… Vazgeçme gibi bir lükse sahip olduğunu mu sanıyorsun” 

Azarlanmaya devam ederken, biraz utandığımı hissettim… 

“Her seferinde zorluk çıkarıyorsun… Doğmamak için direniyorsun… Oysa İstediğin kadar hata yapma hakkına da sahipsin… Her hata, senin doğruya biraz daha yaklaşmanı sağlar… “ 

Ben susmaya, o konuşmaya devam ediyordu… 

“Bu seferki ders programının yüklü olduğunu kabul ediyorum… Ama hiçbir ruha altından kalkamayacağı dersler verilmez… Hatta işini kolaylaştırmak için sana bir de hediyemiz var!..”

 “Gerçekten mi?... Yoksa erkenden dönebilecek miyim buraya?” diye sordum umutla… Koca bir kahkahanın eşlik ettiği cevabım geldi: 

“Hep kaytarma peşindesin değil mi?... Hayır, tüm derslerini tamamlamak o kadar kısa sürmeyecek… Ancak hediyen, her insanın bedeni içindeki ruhun gerçek güzelliğini, her durumda fark etmek olacak… Zarar da görsen, sana haksızlık da yapılsa, kötülükle de karşılaşsan… İnsanların bu tür davranışlarının gerçek kökeninin üstesinden gelmeye çalıştıkları bir zaaf ya da zayıflık olduğunu anlayacak, onları oldukları gibi kabul edecek, plana sadık kaldıkları için de teşekkür edeceksin… Böylece ruhun, hep ilk günkü hafifliği ile, yeniden ve yeniden başlama gücüne sahip olacak… “ 

Bu gerçekten ilgimi çekmişti… Üstelik aşağıda saf ve bozulmamış ruhlar, yani çiçekler, ulu ağaçlar, dört patili, ya da kanatlı dostlar da beni bekliyor olacaktı… Zaten bu konuda seçme hakkım da yoktu… Aklımdan tüm bunları geçirirken, boşluğumdan yararlanan ruhsal rehberimin, beni sırtımdan karanlık bir tünele aniden itmesine engel olamadım… Birdenbire kendimi iki avuç büyüklüğünde bir bedende sıkışmış buldum… Tünelin ucunda ışık… Ama henüz çok erkendi… Hazır değildim ki… Çevremdeki duvarlar kasılarak beni tünelin ucuna gitmeye zorluyordu… Direnmeye başladım ve elime göbek kordonu olduğunu tahmin ettiğim uzunca bir ip geldi… Hemen boynuma dolayarak çıkışımı geciktirmeye çalıştım… Ruhsal rehberimin beni azarlayan kızgın sesi, tünelin ucundaki endişeli, panik ve korku içindeki dünyevi seslere karışıyordu… Her iki tarafta da panik yarattığım belliydi… Saatler süren bir mücadeleden sonra tabii ki ilahi plan kazandı… Tarih 8 Şubat 1966, saat sabah 09:30… Uzunca bir süre doğduğuma sevinemedim, kendimi dünyada yalnız bir Marslı gibi hissetmeye devam ettim… 

Üç yaşımdan itibaren yapmaya başladığım, “Ben sanki neden doğdum, keşke doğmasaydım…” şeklindeki saptamalarım, annemi  sürekli dehşete düşürdü… Okumayı söker sökmez bana ilk okuduğum roman olan ”Pollyanna”  hediye edildi… Amaç, kimsenin anlayamadığı depresif ve negatif bir ufaklık olmamı engellemekti. 

Doğduğum günden bu güne çok şey değişti… Dünyadan kaçış olmadığı için, metazori yaşamaya başladım… Bir ömre kaç hayat sığabildiğini deneyimleyerek gördüm… Acıların da, sevinçlerin de sonsuza kadar sürmediğini anladım… Çok sevdiğim insanların,  elimden hiçbir şey gelmeden kayıp gitmelerine şahit oldum… Hem hayal kırıklıkları, hem de mucizevi mutluluklar yaşadım… Ancak ruhsal rehberimin bana verdiği “özdeki güzelliği görme” hediyesi sayesinde, ruhum hep hafif kaldı… Yaşadığım iyi ya da kötü her şeyin bir nedeni olduğunu ve bu nedeni her durumda sorgulamam gerektiğini bana hatırlattı… Bu hayatı ilahi bir boyutta beraber yaşamayı planlayıp, dünyada bir araya geldiğim tüm yakınlarım, arkadaşlarım, dost ya da düşmanlarım için şükretmemi sağladı… Her tökezlediğimde hala kulaklarımda yankılanan davudi kahkahadan ise hiç bahsetmiyorum bile… 

Hala Dünya okuluna devam eden, öğrenmeye aç, naçizane bir öğrenciyim… Öğrendiğim en kesin şey ise ‘Dünya’ya doğmamın, yaşadıkça anladığım gerçek bir şans ve hediye olduğu’…   

O zaman, “İYİ Kİ DOĞDUM, İYİ Kİ VARIM”… Bu okuldaki tüm sınıf arkadaşlarıma kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum!...

 İPEK ÇERÇİ AKAR

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.