14 Feb
SEVGİNİN HALLERİ

               SEVGİNİN HALLERİ                   

       Hoş geldin sevgili okuyucu!... Ben de gündemden kopmayıp, bir “ 14 Şubat Sevgililer Günü” yazısı ile bugünü onurlandırayım istedim… “Kapitalizmin oyunu”, “Senenin bir günü yeter mi?”, “Asıl sorun kadına şiddetken buna mı odaklanalım?” gibi, her yıl üzerinden tekrar tekrar geçilip çözüm de getirilemeyen kronik sorunlar ve sorular üzerinde bir de ben konuşarak sizleri sıkmak istemiyorum…  SEVGİli olmanın en önemli ve vazgeçilmez şartı olan “SEVGİ” kavramını biraz  kurcalayalım istiyorum ne dersiniz?...        

       Bir zamanlar hayatın henüz başındayken, sevgi benim için beş harflik bir kelimeden ibaretti. Cümle içinde kullanılıp ilgili kişiye söylendiğinde “sevme” eylemi hem tamamlanmış, hem de gösterilmiş oluyordu… Bu cümleyi duyduğunda çok mutlu olmalıydın, sevildiğini hissetmeliydin ve başka hiçbir şeye gereksinim duymamalıydın… Bir de sana  “sevgilim” diye hitap ediliyorsa gel keyfim gel!... Senden iyisi yoktu… Zaman geçtikçe, içi boş bir “seni seviyorum” söyleminin “yemekte ne var?” cümlesinden; dile pelesenk olmuş “sevgilim” hitabının “maydanoz” kelimesinden değer olarak pek de farkı olmadığını deneyimlerimle anladım… Hatta doğal bir alışkanlıkla garsonu bile “sevgilim” diye çağıranların el üstünde tutulduğu halde; sevgisini her yolla akıtıp, sevgi kelimesini dillendiremediği için yerden yere vurulan umutsuz aşıkların trajikomik durumlarına  da sürekli şahit olmaktayım.        

       Tabii ki bir kelimeden ibaret değildir sevgi. O en temel duygu ve tüm yaradılışın kaynağıdır. Her insanoğlu bu duyguyu bilir ve tanır… Vicdan, empati, hoşgörü, anlayış, adalet gibi pek çok kavram, sevginin uzantılarıdır… Aşk ve tutku ancak sevgiye evrildiğinde sağlıklı bir ilişki meydana gelir… Sahiplenme, sevgiye boyun eğdiğinde özgür bir mutluluk oluşur. Aşırı fedakarlığın altındaki bir şeyleri feda ederek onay ve  ilgi sağlama düşüncesi, sevgiyle iyileşir… Başta kalp olmak üzere, birçok hastalığın zihinsel kaynağı sevgisizliktir…        

       Her insanda sevgi vardır ancak her insanın sevgiyi ifade etme ve alma yolu farklıdır… Gary Chapman’ın yıllar önce okuduğum “Beş Sevgi Dili” kitabı tam da bu konudan bahseder… Gary Chapman’a göre sevginin beş lisanı vardır ve her insanda biri ağır basar… Eğer partner olduğu kişi, sevgisini onun bildiği ve beklediği yoldan ifade etmezse sevilmediğini düşünür ve sorunlar başlar…        

       Birinci sevgi dili “Onay sözcükleridir”. Bu dili kullananlar mutlaka sevildiklerini kulakları ile duymak isterler… Romantik cümleleri çok severler ve insan içinde de partnerlerinin onlar hakkında güzel ve övgü dolu sözler söylemelerini beklerler… Benim gibi, mühendis ve analitik bir düşünce tarzına sahip bir eşiniz varsa çok fazla romantizm beklememenizi öneririm… Midemde kelebekler uçuşacak kadar mutlu olduğum bir anda bunu ona söylemiştim ve böyle hissedip hissetmediğini sormuştum. Aldığım cevap: “Böyle hissetmek için kelebek yutmam gerekir… Kafayı yemedim ben!.. Hem yutsam bile kelebeklerin uçacağı kadar yeterli alan yok ki midede!…” olmuştu.        

       İkinci sevgi dilini “Fiziksel temas” olarak belirtir Gary Chapman. Bu çok doğal ve beklenilen bir durumdur… İki auradaki enerji akışı en kolay temasla gerçekleşir çünkü. Hayatlarında bu sevgi lisanı baskın olanlar için, sarılmak, el ele tutuşmak, kolu omuza atmak, kol kola girmek, saçı düzeltmek ya da yakadaki tozu silkmek için yapılan ufak dokunuşlar bile sevildiklerini hissetmeleri için yetecektir…        

       Üçüncü sevgi dili “Nitelikli beraberliktir”. Birlikte, baş başa ve tüm ilgiyi birbirine vererek geçirilen zamanla ilgilidir bu lisan… Yarım saatlik bir yürüyüş, beraber yapılan bir spor aktivitesi, birbirine kitap okuma, sohbet etme, mutfakta yeni tarifleri beraberce yaratma, iki kişinin oynayabileceği oyunlar deneme, güzel bir film seyredip ardından kritiğini yapma… Bence en fazla kelimesi olan, ancak en az kullanılan sevgi lisanı bu maalesef…

           Dördüncü sevgi dili “Hizmet etmektir”.  Ülkemizde erkeklerin eşlerinden doğal olarak bekledikleri bir eylem bu… Ve ne yazık ki, hizmet görme olayına sevginin göstergesi olarak değil, yerine getirilmesi gereken bir görev olarak bakılıyor… Ancak genelleme yapmayı  sevmiyorum ve mutlaka mutfağa girip eşine güzel yemekler yapan, yatağına kahvaltılar götüren, ev işlerini bir yardım olarak görmeden, sorumluluk bilinciyle halleden erkekler olduğunu düşünmek istiyorum…        

       Gary Chapman’ın kitabında paylaştığı son sevgi dili “Armağan vermektir”. Değerinden bağımsız olarak, sürpriz armağanlar almak, kadın erkek herkesi sevindirir mutlaka… Ancak eşlerden birinin ağır basan sevgi lisanı bu olduğunda, partnerine acımak gerekir diye düşünüyorum… Hatta ilişkinin “maddiyata dayalı beraberlik” haline gelme tehlikesi bile söz konusu olabilir…        

       Bu beş sevgi lisanı haricinde de çok değişik sevgi dilleri, aksanları, şiveleri olduğunu düşünüyorum… Örneğin eşimdeki “Endişe”, grameri bayağı karmaşık bir lisan: Çalışırken genelde telefonu sessize alırım ve bazen de o durumda unuturum… Eşim bana ulaşamadığında önce oturduğumuz şehir olan Antalya’daki arkadaşlarımı tek tek arar; daha sonra sırasıyla Mersin, Adana, Ankara ve son olarak da yurt dışındaki eş dost ve akrabaları sıradan geçirerek başıma ne geldiğini öğrenmeye çalışır… Biliyorum ki beni çok seviyor…        

       Sevmek ve sevilmek insanoğlu için en doğal gereksinim ve hak… Öncelikle, sevgiyi baskın olarak hangi dilde ifade ettiğimizi ve beklediğimizi çözmemiz gerekiyor… Karşımızdakinin lisanını da keşfetmemiz tabii ki… En sağlıklısı, her beş lisanı da kullanarak harmanladığımız kendi özel dilimizi bulmak; sevgiyi bir kelime olmaktan çıkarıp, mümkün olan en yoğun biçimde hissedilmesini sağlamak… Her birimiz kendimize düşen sorumluluğu yerine getirdiğimizde, sevgiyi ifade etmek kadar, almanın da tadına varacağımızdan eminim…        

       Sevgililer gününüz, mutlu, kutlu, umutlu ve “SEVGİ” dolu geçsin

       İpek Çerçi Akar

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.