16 Mar
HAYATLA DANS

HAYATLA DANS         

        Merhaba sevgili okuyucu… Yaşanacak harika bir gün daha… Eminim her biriniz, günü değişik ritüellerle karşılıyorsunuz… Her yeni gün, geri kalan hayatımızın ilk günü olduğuna göre, açılışını da gereken önemi vererek yapmak gerekir diye düşünüyorum.

         Çok uzun yıllar önce sadece merakımdan Tai Chi dersleri almış, her gün sistemli bir şekilde uygulamadığımdan dolayı da, bir süre sonra hareketleri unutmuştum… Hani filmlerde çokça rastladığımız, uzak doğuluların parklarda topluca yaptıkları, yumuşak, akıcı, zarif, armonik, dans benzeri hareketler… Birkaç yıl önce de yeniden Tai Chi yapma ihtiyacı duydum… “Bu nasıl bir ihtiyaç?...” dediğinizi duyar gibi oluyorum… Birinci olarak, eşimle birlikte yapabileceğimiz bir aktivite olması fikri cazip gelmişti… İkincisi de beden hafızamın bunu hatırlaması ve beni dürterek hatırlatması sonucu gerçekleşti… Israrlarıma dayanamayan eşim, benimle birlikte derslere girmeyi kabul etti… Ancak bir süre sonra o sızlanmaya, ben de onu zorladığım için pişmanlık duymaya başladım… Tüm bunlara karşın, nihayet dersleri tamamladığımızda, eşim derin bir oh çekerek, bundan sonra bu hareketlerle hiçbir işi olmayacağını kibar bir dille bildirdi… Bense her sabah ve gün sonunda, hiç aksatmadan yapmaya devam ettim…       

        “Tai Chi” felsefesi de “Yin Yang” gibi zıtlıklar üzerine kurulmuştur… Hareketler, hep birbirinin tersi ile devam eder… Bir ileri, bir geri… Bir itiş, bir çekiş… Bir yukarı , bir aşağı gibi… Zıtlıkların döngüsü ile denge oluşur… Bedendeki bloke olmuş enerji kolayca akmaya başlar… Bu bir bakıma hayatın işleyişini işaret eder. “Karşıt prensiplerin dengelenmesi” ile zorluklarla uyum içinde ve kolaylıkla baş edilebilir… Bir diğer değişle, hayatla birlikte akmanın en kolay yolunun dirençsizlik olduğunu görebiliriz… En büyük fırtınalarda en önce yıkılan ağaçlar, büyük ve katı gövdesi ile fırtınaya direnenlerdir. Rüzgarla birlikte eğilebilen esnek fidanlar ise hiç zarar görmezler…        

         “Direnç” farkındalığını sağlayan bir diğer güzel aktivite de danstır… Bu noktada, eşimle birlikte Tango derslerini denediğimizi de söylemeliyim… Ancak eşim, bu sefer de yerini dar bulduğundan, bu girişimimizi sonuna kadar sürdürmek istemedi… Ben de bu nedenle derslere devam edemedim… Başka bir partner ile devam etsem de, sonuçta resmi partnerimle dans edemedikten sonra, derslerin nihai amacına hizmet edemeyeceği açıktı… Çok kısa bir süreliğine deneyimlemiş de olsam, tango derslerinin bana çok önemli bir katkısı oldu; işaretlerin farkına varmak… Tangoda erkek kadını yönetir… Kadın, erkekten gelen işaretleri takip ederek, hareketlerine yön verir… Bu bazen küçük bir dokunuş, bazen anlık bir duraksama, bazen de belirsiz bir itiş ya da çekiştir.  İlk başlarda bu işaretleri çözmek çok zor olabilir… Ancak zamanla, karşıdan gelen etkiye direnç göstermeden verilen uyumlu tepkiler sonucu, hareketler kolayca akar ve “dans” haline gelir… Dans eden çiftleri seyreden bir kişi sadece ritim, estetik ve zarafetten oluşmuş bir armoniye şahit olacaktır… Kendini vererek yapılan bir dansın, aynı Tai Chi gibi, hareketli bir meditasyon etkisi yaratacağından hiç kuşkum yok…

         Hayattaki yolumuz da düz bir çizgi değildir; inişler, çıkışlar, düşüşler, uçurumlar ya da tırmanışlar çıkar karşımıza… Ancak evren, aynı dansta olduğu gibi, küçük dokunuşlarla bize işaretler göndererek bu yolu mümkün olduğu kadar kolaylaştırma fırsatı verir… Eğer bu işaretleri zamanında fark edersek, düşüşler yumuşar, tırmanışlar kolaylaşır, uçurumlara varmadan köprüler kurulur…         

         Akan küçük bir dere, büyük bir kayaya denk geldiğinde, ya çevresinden usulca dolanır, ya da yön değiştirir…   O büyük kayanın üzerinden aşmayı denemez bile… Çünkü su hiçbir zaman akmak için mücadele vereceği rotaları seçmez…  Bu, evrenin gönderdiği en büyük işaretlerden biridir… Eğer herhangi bir konuda, çok mücadele veriyorsanız ısrarcı olmamanız gerekir… Bu sizin için uygun değildir ve evren sizi daha iyi bir rotaya yönlendirmeye çalışıyordur… En sonunda kazandığınızı ya da hedefinize ulaştığınızı düşünseniz bile, inanın uzun vadedeki kaybınız hiç ummadığınız büyüklükte olur ve tahmin bile edemediğiniz noktalarda çıkar…  Evrenin önünüze çıkardığı engeller ilk başta çok küçüktür… Zamanla büyür ve mücadele etmeye başlarsınız… Bunun arkası gelmeye devam eder ve aldırmadığınızda kafanıza koca bir balyozla vurulmuş gibi hissedeceğiniz bir olayla, gerçekleri görmeye zorlanırsınız…

         Tabii bunun tersi de mümkün… Adım attığınız iş, ummadığınız kadar yolunda gidiyor ve tüm kapılar sizin için kendiliğinden açılıyorsa, seçtiğiniz yol doğrudur… Evren sizi her şekilde destekler… Genelde kalbinizin en derinlerinde saklı olan, sizin için en doğru olan yolu, sezgisel olarak bilirsiniz…         

        Doktor olarak aktif çalışırken, Güzel Sanatlar Fakültesi sınavlarına girmeye karar verdiğimde, çevremdeki herkes bunun imkansız bir hayal olduğunu düşünüyordu… Birincisi özel yetenek sınavlarını geçebilmek çok kolay değildi; ikincisi de bir yandan çalışırken, diğer yandan devam zorunluluğu olan dört senelik bir örgün eğitimin üstesinden nasıl gelecektim acaba?... Odağımı zorluklara değil, hedefe vererek çözümler aramaya başladım… Evimin çok yakınındaki mütevazi atölyesinde resimler yapan Azeri bir sanatçıya, bana temel çizim dersleri verip veremeyeceğini sordum. Ders verme konusunda hiçbir tecrübesi yoktu ve istekli de değildi; ancak evren ona nasıl bir dokunuşta bulunduysa, sonunda ikna oldu…         

        Üç ay sonra yetenek sınavına gittiğimde, çevremdeki çocukların sınava “bilmem kaçıncı kez” girdiklerini  birbirlerine söylediklerine kulak misafiri oldum… Haliyle moralim çok bozuldu… Yıllar boyunca eğitim almış bu yetenekli çocuklar bile sınavı ilk seferinde kazanamıyorsa, benim hiç şansım yok demekti… Stresten dilim damağım kurumuş gibi hissettim ve kantinden su almaya gittim… Parayı ödemek için cüzdanı açtığımda, cüzdanın içinden önüme ufak bir kağıt parçası fırladı… Kağıtta, beş sene önce kaybettiğim babamın inci gibi el yazısıyla, benim için yazdığı bir dörtlük vardı:         

        “ İpek’imin merakı, sanatı ve resmidir; ailenin neşesi, despotu, balesidir…”          

        Şair ruhlu babam ailenin tüm üyelerine zaman zaman şiirler ve haiku’lar yazardı… Bu da onlardan biriydi… Uzun süre önce cüzdanıma koymuş ve varlığını bile unutmuştum… Ama evren, en gerekli zamanda ve yerde, bu küçük kağıt parçasını önüme çıkararak endişelenmemem gerektiğinin mesajını bana vermişti…           

        Mesajı aldım ve her şey çorap söküğü gibi hızla yoluna girdi… Sınavı kazandım; nöbet usulü çalışabileceğim acil serviste boş bir kadro buldum; hafta içi günlerimi boşalttım ve sorun çıkmadan okula devam edebildim… Üstelik okul evime beş dakika mesafedeydi ve trafikte bile zaman kaybetmem gerekmedi… Sanki tüm ayarlamalar benim için önceden yapılmış gibiydi… Bu benim için doğru, uygun ve olması gereken bir yoldu… Hayat da beni küçük dokunuşlar yaparak açıkça destekledi…         

        Kararsız kaldığımız, hangi yolu seçeceğimizi bilmediğimiz zamanlar hiç de az değildir… İşte tam da bu zamanlarda iki adım geri çekilip, evrenin mutlaka göndermiş olduğu işaretleri ve mesajları görebilmek gerekir… Bu, radyoda çalan bir şarkı ya da kitapçıda elimize rastgele aldığımız bir kitapta okuduğumuz herhangi bir cümle de olabilir… Ya da çok daha belirgin bir şekilde, anlayamadığımız güçler tarafından, tesadüf sandığımız müdahalelerle, hiç bilmediğimiz bir yola doğru da itilebiliriz…

          Anahtar, dinlemek, anlamak, direnmemek ve akmaktır… Kabın şeklini alan bir su gibi uyumlu olmak; rüzgarla eğilmek; mücadele etmeyi bırakmak; evrenin bizi dokunuşlarıyla yönlendirmesine izin vererek, hayatla dans etmeyi öğrenmek…

        Müziğiniz bol, dans ayakkabılarınız ayağınızda olsun!...


        İpek Çerçi Akar

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.